Hazırlıkta Yaşadığım Zorluklar
Ben 2021 Ekim ayında hazırlığa başladığımda pandemi devam ediyordu, yüz yüze eğitime katılabilmem için 2 doz aşı olmuş olmam ve 2.doz aşının üzerinden de 15 gün geçmiş olması gerekliydi ,bense daha ilk dozu yeni olmuştum dolayısıyla ilk hafta okula gitmedim, derslere online olarak girdim.
Tanışma dersimizde her şey normal gibiydi, öğretmenimiz sert, disiplinli ama iyi birine benziyordu.Daha sonraki derslerde English File Intermediate kitabını işlemeye başladık, tüm sınıf arkadaşlarım hazırlık binası üçüncü kattaki sınıfımızda yerlerini almışken sadece ben evde online olarak takip ediyordum ve bir kişi için zoom oturumu açmak hocamıza zor geliyordu.Ayrıca ben hoca bilgisayarın yanındayken anlattıklarını duyabiliyordum ama bilgisayardan uzaklaştığında sesi çok kısık bir şekilde geliyordu, sınıf arkadaşlarımın sesleri ise hiç gelmiyordu. Lale hoca arkadaşlarımın söyledikleri hakkında yorum yapmamı istediğinde onları duymadığım için mantıklı bir cevap veremiyordum, o da bilgisayarın başında değil misin yoksa dersi açıp mutfağa mı gidiyorsun gibi saçma sorular soruyordu. Baktım olacak gibi değil, burnuma ve boğazıma sokulan o uzun çubuktan (tıp fakültesinde öğrendim ki ismi eküvyonmuş) nefret etsem de PCR testi verip negatif PCR sonucu ile derslere gitmeye başladım.
Hacettepe Üniversitesi’nde hazırlık eğitimi Beytepe Kampüsü’nde veriliyor, Sıhhiye’deki tıp, diş hekimliği, eczacılık fakültelerinden birinde okuyor da olsanız o uzak Beytepe Kampüsü’ne gitmek zorunda kalıyorsunuz.Lale hocanın dersine yüz yüze olarak katılacağım ilk gün saat 09.00’da orda olmam gerekiyordu ama ben trafiğin durumunu tahmin edemediğim ve ilk günden geç kalmak istemediğim için saat 07.00’de evden çıktım, fazla erken çıktığım için saat 08.15’te NC3-6 sınıfında oturuyordum.Dolayısıyla bütün sınıf arkadaşlarım benden sonra geldi.
Gelen herkes kapıda önce bir duruyor bana dik dik bakıyor ve yerine oturuyordu, bazıları senin burda ne işin var dercesine baktı, bazıları uzaylı görmüş gibi baktı ama kimse beni uzun uzun süzmeden yerine oturmadı. Önümde oturan Işıl ve Nilüfer ve yanımda oturan Mine hariç kimse “Günaydın” deme nezaketini göstermedi.Saat tam 08.55’te kalabalık bir erkek grubu geldi, onlar da yargılayan ve küçümseyen bakışlarla beni inceledikten sonra yerlerine geçtiler, içlerinden biri tıp fakültesi öğrencisiydi.Barış tıp fakültesi öğrencisi olan arkadaşa dönüp “Sen onun kapalı olduğunu biliyor muydun” diye sordu, o da “Kapalı olduğunu biliyordum ama bu kadar da kapalı olduğunu tahmin etmemiştim “ diye cevapladı.
Bu konuşma oldukça yüksek sesle ve herkesin önünde gerçekleşti, hiç kimse dönüp bir insanın görünüşüyle, kıyafetiyle, dini hassasiyetiyle ilgili onun önünde onun duyabileceği bir ses tonuyla konuşmanız ona saygısızlık değil mi diye sormadı. Bahsettiğim grubun tam önünde İrem ve Aybüke oturuyordu, ikisi de kapalı ve dindar (?) kızlardı üstelik İrem benimle aynı imam hatip lisesinden mezundu, beni tanıyordu, hatta benim online katıldığım derslerde benim onun mezun olduğu lisenin birincisi olduğumu ve çok başarılı bir öğrenci olduğumu Lale hocaya ve sınıftakilere anlatmıştı.O an arkasındaki erkek grubuna tepki gösterirse dinci, yobaz olarak mimleneceğini ve dışlanacağını biliyordu bu yüzden onlara tepki göstermek yerine onlarla gülmeyi seçti.
Saat 09.05 civarı Lale hoca geldi, sınıfa girdi, üç adım attı ve olduğu yerde kaldı.Bana bakan gözleri faltaşı gibi açılmıştı, “Sen bizim sınıfta olduğuna emin misin” diye sordu ,ben “Evet hocam” diyince donuk donuk bakarak yerine geçti. English File Intermediate kitabının 1B bölümünün speaking kısmı tanışmayla ilgiliydi, hoca ilk olarak benden kendimi tanıtmamı istedi ama ben sınıfa geldiğimden beri o kadar gerilmiştim ki kekeleyerek kendimi zor tanıttım.
Bir önceki yazımda bahsetmiştim, benim reading ve gramer bilgim iyiydi ama listening ve speakingde hiç yeterli değildim.Hacettepe hazırlıkta şöyle bir sistem var, muafiyet sınavından üç gün önce düzey belirleme sınavı yapılıyor, düzey belirleme sınavında belli bir puan üstünde alanlar muafiyet sınavına girebiliyor, hazırlık okuyacak öğrenciler de bu sınavda aldıkları puanlara göre kurlara ayrılıyor.Ancak şöyle bir saçmalık var, kurlar A1’den B1+’ya kadar yani en üst kurda hem B1+, hem B2 hem C1 hem de C2 düzeyinde öğrenciler var, öğrenciler arasındaki derin uçurum listening ve speaking aktivitelerini çok zorlaştırıyor.B1+ olan öğrenci basit kelimelerle 4 5 kelimelik cümleler kurarken C2 düzeyindeki öğrenciler sular seller gibi İngilizce konuşuyor. Hazırlığa sırf dinlenmek için gelenler bu farkı pek önemsemedi ama ben psikolojik açıdan çok zorlandım.İngilizcesi çok iyi olan üç öğrenci vardı biri işletme, biri gıda mühendisliği diğeri de makine mühendisliği öğrencisiydi, üçünün de yaptığı sıralama benim sıralamamın yanına yanaşamazdı ama dinlediğimiz parçaları benden daha hızlı ve doğru şekilde anlıyorlardı, ben bir gece önceden kitaptaki speaking sorularına cevap yazıp onları güzelce ezberleyip derse hazırlıklı şekilde gelirken onlar doğaçlama şekilde benden daha kusursuz cevaplar verebiliyorlardı.
Speaking çalışmalarından nefret ederken writing derslerini ise seviyordum çünkü düşünecek daha fazla vaktimiz vardı ve speaking gibi interaktif değildi. Yeni öğrendiğimiz kelimeleri ve kalıpları bağlamına uygun şekilde kullanarak her seferinde hocanın takdirini kazanıyordum, dilbilgisi ve yazım kuralları konusunda da çok titiz olduğum için writing notlarım sınıfın en iyilerinden bile daha yüksekti ve bu onları çok rahatsız ediyordu. Dönem içinde toplam 6 writing vardı ama Lale hoca en fazla akademik writing çalışmasını önemsiyordu, ondan alacağımız notun ortalamaya etkisi de daha yüksekti .Ben zaten speaking becerimi geliştirmek için inanılmaz tatlı bir öğretici olan Deniz hocamdan özel ders alıyordum, akademik writing çalışmamızdan 1 hafta önce Deniz hocadan akademik writing ile ilgili tüm detayları öğrendim ve 4 tane örnek metin yazıp ona kontrol ettirdim, dolayısıyla Lale hocanın verdiği konuyla ilgili akademik paragraf yazarken hiç zorlanmadım ve ortaya gerçekten çok iyi bir yazı çıktı.Dersin sonunda yazdıklarımızı hocaya gösterip onun yorumunu alıp sınıftan ayrılıyorduk, aşırı mükemmelliyetçi olduğum için paragrafı 100 kez kontrol etmiştim ve sınıfta sadece ben kalmıştım.Lale hoca paragrafı inceledi, çok beğendi ve bana birden “Sen hangi liseden mezunsun?” diye sordu, ben de “Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi mezunuyum” diye yanıt verdim.Küçümseyerek baktı, “Sen aslında çalışkan bir öğrencisin, daha iyi bir anadolu lisesine puanın yetmedi mi?”dedi. Ben de “Hocam ben aslında TEOG’dan 498 aldım, Ankara Fen Lisesi’ne girebiliyordum ama dini hassasiyetlerim sebebiyle daha rahat namaz kılabilmek, kıyafetlerimle ilgili sorun yaşamamak, kız-erkek ayrı sınıflarda eğitim alabilmek için imam hatip lisesi tercih ettim.Ama benim mezun olduğum okulun öğretmenleri çok iyiydi, dershaneye gitmeden, özel ders almadan Hacettepe Tıp kazanabildim “ dedim.Lale hoca verdiğim cevaba çok bozuldu “Sen aslında çok zeki ve başarılı bir öğrencisin ama ne yazık ki ülkemiz için kaybedilmiş bir değersin.Neyse en azından bize bir zararın yok” dedi.
Bu diyaloğun üzerinden üç yıldan fazla zaman geçti, ben akademik kadroların özellikle profesör ve doçentlerin çoğunluğunun dindar olmadığını ve dindar öğrencileri de pek sevmediğini üzülerek fark ettim, şu an bir dahiliye ya da pediatri hocası bana neden fen lisesi değil de imam hatip lisesi okuduğumu sorsa bu cesaretle cevap verebilir miyim bilmiyorum.Lale hocanın “kaybedilmiş değer” yakıştırması ve bana “En azından bize bir zararın yok” demesi o zamanlar beni çok üzmüştü, o sınıfta 30 öğrenciydik ve en saygılı, ahlaklı ve çalışkan öğrencisi bendim, ne ona karşı ne de sınıf arkadaşlarıma karşı tek bir yanlış sözüm, davranışım olmamıştı ama bu görüşteki insanlar için dindarlık çarpma işlemindeki 0 gibi bütün iyi ve güzel özellikleri yok saydırıyordu. Tıp fakültesinde Lale hocaya benzeyen asistan ve hocalarla karşılaştıkça bu durumu ben de kanıksadım.
Lale hocayla olan anılarım özetle bu kadar.Yaşadığım bütün olumsuzluklara rağmen ben asalet ve zarafetten taviz vermedim, kur bittiğinde bana öğrettiği her şey için teşekkür ettim, YKS-Dil’de Türkiye 51.’si olduğumda hocam bu başarıda sizin de payınız var diyerek minnetimi belirttim, sonraki yıllarda Öğretmenler Günü’nü kutladım. Belli bir yaşın üstünde ve hiyerarşide de bizim üzerimizde olan insanların fikirlerini değiştirmek çok zor ama biz mensup olduğumuz dini ve görüşü en iyi şekilde temsil edersek en azından kendilerini sorgulamalarına neden olabiliriz.
Intermediate kurunun bitirme sınavı yapıldı, sınavda başarılı olanlar Upper Intermediate kuruna geçti ve sınıflarımız,öğretmenlerimiz, sınıf arkadaşlarımız değişti. Yeni sınıfımda tam 8 tıp fakültesi öğrencisi vardı başta bunun bir avantaj olduğunu daha aklı başında, ciddi, saygılı insanlarla okuyacağımı düşünmüştüm ama bazen bana ilk dönemki sınıf arkadaşlarımı arattırdılar.
İçlerinden biri çok hırslıydı, ortalamayı 99 getirip hepimizi geçmeyi kafasına koymuştu bu yüzden benim çalışkan olmam, tenefüslerde gramer çalışmam, speaking etkinliklerinde sorulan sorulara önceden yazıp ezberlediğim metinlerle mükemmele yakın yanıtlar vermem, writinglerde 10 üstünden hep 10 almam onu çok rahatsız etti.Benim hislerim çok kuvvetlidir, onun beni rakip olarak gördüğünü anlamıştım, o sınıftayken gramer çalışmayıp arkadaşlarımla sohbet etmeye , writing metinlerimi herkesten saklamaya çalışıyordum ama speaking aktivitelerinde beni her seferinde onunla aynı gruba koyan Burcu hoca planlarımı bozuyordu.Diyalog sırasında kurduğum cümlelerin doğaçlama olmadığını fark ediyor, bu etkinliğe ne zaman çalıştın, kaç saat çalıştın, nasıl ve hangi uygulamayla çalıştın gibi cümlelerle beni bunaltıyordu. Yanımdan geçerken kitaptaki gramer testlerinde kaç yanlışım kaç doğrum olduğunu sayıyor, yapabildiği zor soruları bana sorarak benim konuyu ondan daha iyi bilip bilmediğimi anlamaya çalışıyordu.Bir iki ay beyhude çabalamaya devam etti ama her seferinde benim sert ve soğuk tavırlarımla karşılaşınca nihayet benimle yarışmaktan vazgeçti.
Bir tanesi fazla sıcakkanlı, fazla meraklı, samimiyetsiz, ciddiyetsiz, nabza göre şerbet vermeyi çok iyi bilen , zekasını insanları manipüle edebilmek için ustaca kullanabilen değişik biriydi, o da herkesle tanışmayı kafasına koymuştu. Ben 2 yakın arkadaşım dışında kimseyle konuşmuyordum ama benim kimseyle tanışmayan konuşmayan muhafazakar bir kız olmam ona dert olmuştu.Ben Ayşegül’le sohbet ederken damdan düşer gibi gelip sohbete dahil olmaya çalışıyordu, metroda Erva ile konuşurken Erva’ya selam verme bahanesiyle gelip 10 dk yanımızda dikiliyordu, online derste uyuyakaldığını söyleyerek kelimelerin anlamlarını bana soruyordu ama zaten C1 düzeyinde İngilizcesi vardı üstelik kelimelerin anlamlarını Google Translate ile çok rahat bir şekilde bulabilirdi.Ben oyuncak örme (amigurumi) sanatı ile ilgili sunum yaptığımda sunumumu büyük bir dikkatle dinleyip sunumdan sonra örnek olarak getirdiğim tavşanla oynamak istemişti. Onunla ilgili unutamadığım bir şey daha var, uzun bir paragraf oldu ama anlatmadan geçmek istemedim.Ramazandan iki hafta önce arkadaşlarından birine oruç tutup tutmayacağını sormuştu, arkadaşı tutacağını söyleyince “O zaman ben de senin gözünün önünde su içerim” dedi, doğal olarak arkadaşı bunu garipseyince “Anneannem bana sen benim önümde yemek yiyip su içtiğinde ben daha fazla sevap kazanıyorum yavrum diye öğretti” dedi.Ramazanın üçüncü günü Ayşegül’e bir şey sorarken bir taraftan su şişesinin kapağıyla oynuyordu , tam kapağı açıp suyu içeceği sırada Ayşegül’ün oruçlu olduğunu hatırlayarak nerdeyse ağlamaklı bir ses tonuyla ondan 10 kez özür diledi, anneannesinin söylediklerini hatırlamasam gerçekten oruç tutanlara saygılı olduğunu düşünürdüm.Bir doktor adayı nasıl bu kadar iki yüzlü davranabilirdi?
Bu 8 tıp fakültesi öğrencisinden hiçbiri normal değil miydi? Hayır, elbette. Mihrimah diğerlerinden çok farklıydı, dindardı, samimiydi, güzel ahlaklıydı, merhametliydi, alçakgönüllüydü.Bana çok uzun zaman sonra tekrar nefes alabildiğimi hissettirmişti. Ancak ne yazık ki Konyalı olmanın ve Mevlana’ya hayran olarak büyümenin etkisiyle “Gel ne olursan ol yine gel” felsefesine sahipti, herkesi çok seviyordu, herkese çok samimi davranıyordu, ateist arkadaşı vardı, agnostik arkadaşı vardı, din düşmanı arkadaşları vardı, alkol -sigara içen çok fazla arkadaşı vardı ve Mihrimah’la koridorda yürürken onun bu değişik tiplere sürekli selam vermesi ve onlar konuşurken 2 3 adım ötede başım eğik bir şekilde durmak beni rahatsız ediyordu.Çok rahat biriydi, saat 10.00’daki buluşmaya 11.40’ta gelip pardon şeklinde tek kelimeyle özür dileyebiliyordu, birinin 3 saat arkasından konuştuktan sonra neyse dedikodu olmasın diye konuyu kapatıp ertesi gün o kişiye birtanem,canım diye sarılabiliyordu. Bana başkasını kötüleyen birinin, beni de daha yakın arkadaşlarına kötüleyeceğini tahmin etmek zor değildi bu yüzden Mihrimah’ı çok sevsem de ona karşı hep mesafeli durmak zorunda kaldım.Onunla olan dostluğum sayesinde tıp fakültesinde tahmin edemeyeceğim kadar çok arkadaşım oldu, hiç yalnızlık çekmedim, bu yüzden bütün hatalarına rağmen Mihrimah iyi ki vardı.
Bu paragrafları okurken “Bu kız bu saçma sapan anıları neden anlatmış, kendini övmek mi istemiş, hazırlıktaki arkadaşlarını eleştirmek, kötülemek mi istemiş, dini değerler üstünden prim kasmak mı istemiş?” diye düşünebilirsiniz.Hayır amacım bunlardan hiçbiri değil, size saçma gelen anıları ben yaşarken çok zorlandım, Ankara’nın en güzel ve en büyük kampüsünde okuyacağım diye heyecanlanırken metroda Kızılay- Beytepe arasında ağlamadığım tek bir gün olmadı, Yeşil Vadi’de bir gün oturmadım, Piramit Kafe’de bir bardak çay içmedim, kampüse ayak sürüyerek gelip koşarcasına çıktım hep.En kötüsü de yaşadıklarımı anlatacağım, anlattığımda beni anlayacak kimse yoktu.Hazırlık okuyan tek bir arkadaşım vardı, o da benim kadar dindar ve muhafazakar değildi, neden bu kadar zorlandığımı anlayamıyordu, abarttığımı düşünüyordu. Düşük bir ihtimal biliyorum ama Hacettepe Tıp isteyen dindar gençlerden biri tevafuken bloğumla karşılaşırsa nasıl hocalar ve öğrencilerle karşılaşabileceğini anlatmak istedim çünkü kimse bana Hacettepe’de hazırlık okumanın dindar biri için ne kadar yıpratıcı olabileceğinden bahsetmemişti.
Yorumlar
Yorum Gönder